Türkiye Finans’tan kıbleyi gösteren kart


Görsel

Katılım Bankası Türkiye Finans, dijital pusula içeren kredi kartı çıkardı. İsteyenlerin kıbleyi bulabileceği şekilde tasarlanan kart, hac ve umre alışverişlerinde yüzde 40’a varan indirimin yanısıra, 10-12 taksit imkanı ve kazanılan puanları hayır kurumlarına bağışlama gibi imkanları da barındırıyor. 

Taraf

Yedigöller`de ki Beton Yola Tepki!


Rize İl Genel Meclis Üyesi, Turizm Komisyonu Başkanı Emin Kanbur, İspir Belediyesinin Yedi Göller Mevkiinde Yürüttüğü Beton Merdiven Çalışmalarının Doğa Katliamı Olduğunu Belirterek, “3 Bin Metrede Betonun Ne İşi Var?” Dedi.
Oraya Beton Dökülür mü?
Doğaseverlerin ve Dağcıların Yakından Bildiği Yedigöller’de İspir Belediyesi Tarafından Yapılan Beton Merdiven Çalışmaları İspir ve Rize’deki Birçok Sivil Toplum Kuruluşunun Tepkisini Çekti. Doğa katliamı olarak adlandırdıkları çalışmaların bir an önce durdurulması gerektiğini belirten ve başka tahribatların da engellenmesi isteyen Çevreci Sivil Toplum Kuruluşu (STK)’ları İspir Belediyesi’ne tepki yağdırdı. Rize İl Genel Meclis Üyesi Emin Kanbur’un, bir sosyal medyadaki kişisel sayfasında paylaştığı fotoğraflarla gündeme gelen konu, kamuoyunda özellikle doğaseverler ve çeşitli STK’lar tarafından sahiplenildi.
3 Bin Metrede Betonun İşi Ne?
Aynı zamanda Rize’de Fotoğraf alanında önemli çalışmalara imza atan (RİFSAD) Rize Fotoğraf Sanatı Derneği’nin de başkanı olan Emin Kanbur konuya yönelik açıklama yaparken, “3 bin metrede betonun ne işi olduğunun” sorgulanması gerektiğini vurgulayarak, “İspir Belediye başkanıyla telefonda görüştüm, kendisine bunun bir doğa katliamı olduğunu söyledim. Hem İspir’deki hem de Rize’deki doğaseverlerin, dağcıların, doğa fotoğrafçıların ve birçok STK’nın bu konuya tepkili olduğunu söyledim. Çalışmaların durdurulması ve daha fazla tahribat verilmeden bölgenin temizlenmesi gerektiğini belirttim.” Şeklinde konuştu.
Merdivenin başlı başına bir katliam olduğu ve bunun başka katliamlara da vesile olacağını söyleyen Emin Kanbur, “Yedigöller mevkiinde daha öne şişme botlarla balık avlayan orada balık kıyımına varacak kadar insafsızca davrananlar artık oralara kayıklar çıkarıp göllere, balıklara, doğaya kolaylıkla zarar verebilir. Bunun önüne geçilmelidir.” İfadelerini kullandı.


Vatandaş Nasıl Çıkacak?
Konuyla ilgili görüştüğümüz İspir Belediye Başkanı Osman Çakır, konunun 24 Ağustos’ta Yedigöller’de gerçekleştirilecek bir şenliğin hazırlığı olduğunu belirterek “Bu alanların turizme kazandırılması lazım. Buralar yalnızca dağcılar ve doğaseverlerin tekelinde olmamalıdır. Asırlardır burada olan Yedigöller’i bilmeyen köylülerimiz buraları görmek için dağcı mı olmalılar? Vatandaşların bu noktalara ulaşması gezebilmesi görebilmesi için yapılmış bir çalışmadır. Herhangi bir art niyet yoktur. Nasıl ki Rize’de Ayder’e ve birçok yaylaya yol gidiyor, burada da yapılan bir nevi yol çalışmasıdır. Klasik deyimle yol medeniyettir. Vatandaşın buraları görmesi için bir şenlik organize ediyoruz ve bu şenliğe gelecek yaşlı insanları buraları ilk defa görecek köylülerimizi düşünerek yaptık bu çalışmayı. Bu merdiven şenlik sonrası gerekli çalışmalar yapılarak kaldırılacaktır.” Diye konuştu. – Haber: Nurullah Nuri Yavuz

Sümela’da doğa katliamı


 

Sümela Manastırı yakınlarındaki Çakırgöl Yaylası’na yapılacak kayak tesislerine ulaşım yol açmaya kalkan Karayolları 6 bin çam ağacını kesti. Ancak standartlara aykırı olduğu belirlenince yol kaderine terk edildi

Tabzon’un Maçka İlçesi’ne bağlı Altındere Vadisi’nde bulunan Çakırgöl Yaylası’na, 5 yıl önce kayak tesisi yapılmaya karar verildi. Yaylaya giden mevcut yol, Sümela Manastırı’nın içinden geçtiği için alternatif bir güzergah belirlendi. Yaylaya ulaşım için 12 kilometrelik yeni bir yol yapılması kararlaştırıldı. Karayolları 10. Bölge Müdürlüğü, Orman Genel Müdürlüğü’nden izin aldı. Milli Parklar Genel Müdürlüğü de, belirlediği standartların dışına çıkılmaması kaydıyla onay verdi. Ardından ağaçlar kesilip, 2,5 milyon lira harcanarak 3 kilometrelik yol yapıldı.
Ancak, Milli Parklar Genel Müdürlüğü, tek şeritli olması gerekirken çift şeritli yapıldığını ve standartlara aykırı olduğunu belirleyince çalışmayı durdurdu. Yol öylece bırakılırken Karayolları, mevcut yayla yolunu genişletme çalışmalarına başladı. Sümela’nın tam karşısındaki yolda süren çalışmalarda da binlerce ağaç kesildi.

 

HESABINI KİM VERECEK?
KTÜ Orman Mühendisliği Anabilim Dalı öğretim üyesi Prof. Cantürk Gümüş, ‘Burada bir yol yapmışlar, hiçbir yere gitmiyor. Katliam yapmış, 6 bin çam ağacını kesmiş, ormanı yok etmişler. Bunun hesabını kim verecek? O ağaçları kim geri getirecek? Devletin parası boşa gitti’ diye isyan etti. Mevcut yolu genişletme çalışmalarının da Milli Parklar Kanunu’na aykırı olduğunu kaydeden Gümüş şunları söyledi: ‘O yoldan yaylaya ulaşmak 21 kilometre. Bunun 3 kilometrelik kısmı Sümela Manastırı’nın içerisinde. Sümela’daki bölüm 1. derecede SİT alanında olduğu için burada çalışma yapamıyorlar. Ama geri kalan bölümünde vahşi bir çalışma var. Doğa tahrip ediliyor, ekosistem bozuluyor. Orası ayrıca heyelanlı bölge. Çığ ve kayma riski de var’ dedi ve suç duyurusunda bulunacağını açıkladı.

VALİ: HOŞ OLMADI!
TRABZON Valisi Recep Kızılcık da kouyla ilgili olarak ‘Böyle bir çalışma yapıldı, sonra vazgeçildi. Elbette ki kesilen ağaçlar ve harcanan para itibarıyla hoş olmadı’ dedi. Kızılcık, mevcut yolda devam eden çalışmaların yasaya aykırılığıyla ilgili de, ‘Gidip yerinde inceleyeceğim. Eğer böyle bir şey söz konusu ise gereğini yaparız’ diye konuştu.

Kızılay’dan Erzincan’a maden suyu fabrikası


Yaklaşık 50 milyon yatırımla kurulacak fabrikanın temeli,yarın, atılacak.
 Türk Kızılayı’nın Erzincan’a yaklaşık 50 milyon yatırımla kuracağı maden suyu fabrikasının temeli, yarın, Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Binali Yıldırım’ın da katılacağı törenle atılacak.
Türk Kızılayı Genel Başkanı Ahmet Lütfi Akar, yaptığı açıklamada, yarın Türk Kızılayı Erzincan mineralli su işletmesi fabrikasının temelini atacaklarını söyledi.
Bunun uzun zamandan beri süre gelen bir proje olduğunu ifade eden Akar, “Sayın Bakanımız Binali Yıldırım ile bunu evvelki yıl tartışmaya açmıştık. Daha sonra çeşitli merhalelerden geçti. Maden arama ve maden suyu çıkarmayla ilgili yetki ve hakları aldık. Daha sonra 320 dönüm bir arazi aldık” dedi.
Akar, Erzincan’da maden suyu arama sahasında projelerini hazırladıklarını ifade ederek, şunları kaydetti:
“Şu anda projelerimiz bitti, keşif hazırlama safhasındayız. Yaklaşık 50 milyon lira keşif bedelli bir fabrika olacak. Bunun yaklaşık 25 milyon lirası inşaatla ilgili, 25 milyon lirası makine ve iç donanımla. Getireceğimiz yeniliklerle bu miktar 60 milyon civarını da bulabilecek. Ben her şeyden evvel bu imtiyaz hakkını bize lütfeden Erzincan halkına teşekkür ediyorum. Afyon mineralli su fabrikalarımızda üretimimizde Türkiye lideriyiz, inşallah, bu fabrikamızla da liderliğimizi perçinleyeceğiz. Güneyimizde ve doğumuzda bulunan komşularımıza da buradan ihracat yapmayı planlıyoruz.”
Fabrikada önemli bir istihdamın söz konusu olacağını dile getiren Akar, yaklaşık 100 kişinin fabrikada işçi olarak çalışacağını, binlerce kişinin de bu işin nakliyesinden ekmek yiyeceğini söyledi.
Çeşitli satışları ve bayilikleriyle Türkiye’de binlerce kişinin bu işten maddi yarar sağlamış olacağını anlatan Akar, şöyle devam etti:
“Ben bir Erzincanlı olarak bu yatırımı kendi memleketimde ve Kızılay adına yapmaktan son derece memnuniyet duyuyorum. Hem Kızılay olarak memnunum hem de Erzincan adına gurur duymaktayım. Buna vesile olan Sayın Bakanımız Binali Yıldırım’a teşekkür ediyorum. İnşallah önümüzdeki yıl bu zamanlarda ilk maden suyunu Kızılay Erzincan Ekşisu markalı olarak birlikte içeceğiz.”
Ülkedeki terör hadiselerinden dolayı mutluluklarının gölgelendiğini ifade eden Akar, Kızılay olarak terörü lanetlediklerini ve telin ettiklerini bildirdi.
Akar, teröre rağmen, her şeye rağmen Türk Kızılayı ve Türkiye’nin bütün müesseselerinin yürümeye devam ettiğine dikkati çekerek, yatırımlara ardı arkası kesilmeden devam edeceklerini sözlerine ekledi.

Bursa’da batıya yönelen sanayi konut sektörüne de ivme kattı


Ciddi bir gelişme kaydeden Bursa’nın batı bölgesi artan sanayi yatırımlarının yanısıra yoğun konut üretimine sahne oluyor. Kent genelinde yapılan değerleme çalışmalarında en yoğun talep gören ilk 4 ilçe Nilüfer, Osmangazi, Yıldırım ve Mudanya’da konut fiyatları 90 bin TL’den 2 milyon TL’ye kadar geniş bir fiyat aralığına ulaştı. Bursa Büyükşehir Belediyesi tarafından hazırlanan 1/25000 ölçekli nazım imar planı ile birlikte, Özlüce, İrfaniye, Görükle ve Kayapa bölgelerinin de konut gelişimi açısından değer kazanacağı öngörülüyor.
Birçok büyük iş merkezini bünyesinde barındıran Nilüfer, Bursa nüfusunun yüzde 80’ine istihdam olanağı yaratan ve Türkiye ekonomisine önemli oranda gelir sağlayan bir sanayi ilçesi ayrıcalığını taşıyor. Prestijli konutların hızla yükseldiği Nilüfer ilçesinin bazı kesimlerinde konut fiyatları 125 bin TL’den başlayıp 500 bin TL’ye kadar çıkıyor. Çarpık ve kaçak yapılaşmanın etkisinden kurtulma çabalarının sürdürüldüğü Yıldırım ilçesinde ise, “Ver gecekondunu, al daireni” sloganıyla 4 milyon 990 bin metrekarelik alan üzerinde yer alan 39 bin konut yıkılıp, yerlerine 50 bin adet konut yapılacak. İlçenin gelişme gösteren kesimlerinde konut fiyatları 90 bin TL’den başlayıp 200 bin TL’ye kadar çıkıyor.

Bademli ve Çağrışan’da 2 milyon TL’ye villa

Osmangazi’de de yerleşimin kuzeyde Yalova Yolu boyunca dengelenmesi konusunda gelişme göstermesi bekleniyor. İlçesinin bazı kesimlerinde konut fiyatları 100 bin TL’den başlayıp 500 bin TL’ye kadar çıkıyor. Yakın zaman öncesine kadar deniz kenarında bir sayfiye yerleşimi niteliği sergileyen ve yalnızca yaz aylarında yoğunluğun yaşandığı Mudanya’da, son zamanlarda modern kentsel konut gelişiminin bu aksa doğru eğilim göstermesi ile birlikte yaz-kış yüksek yoğunluğa sahip olmaya başladı. Özellikle bahçeli villa tarzı yapılaşmanın gözlendiği Bademli ve Çağrışan semtleri yüksek gelir grubunun tercih ettiği yerleşim alanları oldu. Mudanya’da konut fiyatları 80 bin TL’den başlayıp 250 bin TL’ye kadar çıkarken, Bademli, Çağrışan semtlerinde villa fiyatları 2 milyon TL’ye kadar yükseliyor.

bursa2.20120827080922.jpg

25 milyar $’lık e-ticaret Merkez’in iştahını kabarttı


 

 

E-ticaretin 25 milyar liraya ulaşması Merkez Bankası’nın iştahını kabarttı. Merkez, güvenli ödeme ve alternatif sistemlerinde düzenleme yapacak

Türkiye’de son yıllarda büyük gelişme gösteren e-ticaret pazarının hacmi, yılın ilk 7 ayında 25 milyar liraya ulaştı. Türkiye, oransal olarak Hindistan’dan sonra dünyada en hızlı büyüyen ikinci e-ticaret pazarı olurken, son 2 yılda sektöre yaklaşık 1 milyar dolarlık yabancı yatırım yapıldı. Merkez Bankası da bu gelişmeleri dikkate alarak “Elektronik Para Kuruluşları Hakkında Yasa” tasarısı çalışmalarına hız verdi. Tasarı ile güvenli ödeme kanalları ve alternatif ödeme sistemleri konusunda düzenleme yapılıyor.

6 Yılda 16 kat büyüdü

Türkiye’de hızla gelişen e-ticaretteki yükseliş rakamlara da yansıdı. Ekonomi Bakanlığı verilerine göre Türkiye’de internet kullanımının artmasıyla e-ticaret pazar hacmi son 6 yılda 16 kat artış gösterdi. 2010-2011 yıllarında Türkiye’deki bu sektöre yaklaşık 750 milyon dolarlık doğrudan yabancı yatırım geldi. Temmuz ayı sonu itibarıyla bu rakam 1 milyar lirayı aşarak Türkiye’ye yapılan doğrudan yabancı yatırımların yüzde 3.7′sini oluşturdu.

Devlerin gözü Türkiye’de

Bu gelişme üzerine Amazon, eBay ve Naspers gibi şirketler Türkiye’de yatırımlarını artırma kararı aldı. Türkiye’nin 35 milyon internet kullanıcısı ile dünyada 12′nci sırada yer aldığını anımsatan bakanlık yetkilileri, şu bilgileri verdi: “Özellikle son dönemde yabancı yatırımcılar tarafından e-ticaret potansiyeli ve gelişimi yakından takip ediliyor. G-20 ülkelerinde 2016 sonu itibarıyla yaklaşık 800 milyon internet kullanıcısının olacağı, bu ülkelerdeki internet ekonomisi büyüklüğünün 4.2 trilyon dolara ulaşacağı tahmin ediliyor.”

Daha güvenli olacak

Kredi kartı kullanımının 51 milyona çıkması e-ticaret pazarını olumlu etkiledi. Yetkililer, üzerinde çalışılan tasarının güvenli ödeme kanalları konusunda olumlu katkı sağlayacağını söyleyerek, “Tasarı, alternatif ödeme sistemleri konusunda da katkı sağlayacak. E-ticaretin daha güvenli yapılması için çalışmalar devam ediyor” değerlendirmesini yaptı.

Sinemaya 45 milyon dolar yatırım yapacak


 

Sinema sektöründeki yatırımlarla öne çıkan Mars Entertainment Group, sinema reklam pazarını büyütmek için Mars Media’yı kurdu

Dünya sinema endüstrisinin en önemli gelir kaynağı olan reklamların yapısı değişiyor. Özellikle sinemaseverlerin şikayet ettiği reklam süreleri de kısalıyor. 25-30 dakikalık reklamlar 15 dakikaya iniyor. Sinema reklamlarının pazar payını yüzde 1’den 3’e çıkaracaklarını anlatan Mars Entertainment Group CEO’su Muzaffer Yıldırım, “Mars Media şirketimiz sinema reklamlarında yeni projeler hazırlayacak. Sektörün Avrupa’daki kadar pazar payı almasını hedefledik” dedi.

45 milyon dolar ayırdı

Muzaffer Yıldırım, şunları anlattı: “En büyük değişiklik sinema reklamlarında sürenin kısalması olacak. Tüketiciler tarafından sık sık gündeme getiriliyordu. Reklam süresi 25-30 dakika arasında seyrediyordu. Şimdi bu süreleri kısaltıp reklam verenlere yaratıcı bir alan hazırlıyoruz. Bir parfüm markası reklam verdiği sırada salonda bunun kokusu olabilecek. Yaratıcılık öne çıkıyor. Bu şirket için çok büyük bir ekip oluşturduk. Avrupa’da olmayan bir çok sistemi getireceğiz. Reklamlar için sinema salonlarına uygulayacağımız yeni teknolojiye 45 milyon dolarlık yatırım yapacağız.”

60 milyon liralık pazar

Sinema sektörünün büyümesi için reklam pazarının da artması gerektiğine işaret eden Muzaffer Yıldırım, “Türkiye’de sinema sektörü reklam büyüklüğü 60 milyon lira. Toplam pazardan yüzde 1.2’lik bir pay alıyoruz. Bu rakamlar Avrupa’da yüzde 3, Amerika’da yüzde 5 seviyesinde. Türkiye’nin de en az yüzde 3’ü yakalaması gerekiyor. Eğer bu alandaki pay artarsa daha kaliteli ve daha çok yerli yapım da beyaz perdeye taşınacaktır. Sinema reklamları diğer alanlara göre daha önemli oluyor. Çünkü perde seyirci için odak noktası halinde” dedi.

5 dakikalık aralar

Sinemalardaki 5 dakikalık aralar hakkında da bilgi veren Muzaffer Yıldırım, şöyle konuştu: “Avrupa ve Amerika’da 5 dakikalık ara bulunmuyor. Türkiye’de bu araların olması çok önemli. Çünkü yabancı izleyici sinemaya yalnız gidiyor. Ancak Türkiye’de grup halinde sinemaya gitme alışkanlığı var. Arada ise filmin değerlendirmesi yapılıyor. Bir kaç defa sinemalardaki 5 dakikalık arayı kaldırmayı denedik. Ancak tüketiciler çok mutlu olmadı. Biz de talepleri değerlendirerek bu uygulamadan geri döndük.”

43 milyondan fazla bilet kesildi

İstanbul, Ankara ve İzmir dışındaki sinema salonlarında yeni yatırımlarla seyirci sayısının arttığını anlatan Muzaffer Yıldırım, şu bilgileri verdi: “Türkiye’de 1800’ün üzerinde sinema salonu bulunuyor. Anadolu’da hızla artacak. Yeni ve kaliteli salonlar izleyicileri sinemaya çekmeye başladı. Türkiye’de 2011 yılında 43 milyondan fazla bilet kesildi. Bu rakam 60 milyonları bulabilir.”

Yüzde 83’ü tuvalete gidiyor

TÜRKİYE’de sinema salonlarına giden izleyici kitlesinin Avrupa ve Amerika’dan çok farklı olduğunu anlatan Muzaffer Yıldırım, şu detayları verdi:

Avrupa ve Amerika’da sinemaya yalnız gidiliyor.

Türkiye’de 5-10 kişilik gruplar halinde.

Türkiye’de izleyicinin yüzde 83’ü mutlaka tuvalete gidiyor.

Bu oran yurtdışında yüzde 40’larda.

Yabancı izleyiciler filmde ara istemiyor.

Türkiye’de ise 5 dakikalık ara izleyiciyi mutlu ediyor.

Machu Picchu’ya 460 milyon $’lık havaalanı


 

Para kültürü yendi… Peru, turizm gelirlerini artırmak için Machu Picchu’nun yakınındaki Cusco’ya havaalanı yapmak için kolları sıvadı. Maliyet dudak uçuklatıyor: 460 milyon $

 

Dünyanın en önemli turistik bölgelerinin başında gelen Machu Picchu, 460 milyon dolarlık bir havaalanına kavuşuyor. Peru Devlet Başkanı Ollanta Humala tarafından açıklanan plan uyarınca, yeni havalaanı İnka medeniyetinin eski başkenti olan Cusco’nun hemen dışına inşa edilecek. Bugün Machu Picchu’ya gitmek isteyen turistler önce Lima’ya uçtuktan sonra buradan önce Cu

 

Photo of Machu Picchu (Cusco, Perú)

Photo of Machu Picchu (Cusco, Perú) (Photo credit: Wikipedia)

 

sco sonra da Machu Picchu’ya geliyor. Mevcut durumda Cusco’da bir havaalanı bulunsa da bu sadece küçük uçaklara hizmet verebiliyor. Aynı zamanda bölgenin uçuş için oldukça tehlikeli olması ve bölgede çok fazla ışık bulunmaması nedeniyle gece uçuşu da yapılamıyor. Havaalanının yapılması için geçtiğimiz gün bir yasa çıkaran Başkan Humala, ‘Yeni havaalanı sadece turistleri çekmekle kalmayacak aynı zamanda birçok kişiye de yeni iş fırsatı doğuracak’ dedi.

 

Günde 3 bin kişi ziyaret edebiliyor
UNESCO’nun Dünya Mirası listesinde bulunan Machu Picchu 15’inci yüzyılda İnkalar tarafından inşa edilmiş. Yerli halka tarafından bilinse de bölgenin dünyaya açılması 20’inci yüzyılın başında gerçekleşmiş. Bölgedeki duvarların hassas olması nedeniyle, Machu Picchu’yu günde sadece 3 bin kişi ziyaret edebiliyor. Bölgenin denizden yüksekliği de 2.500 metre…

 

Dolmabahçe her an için havaya uçabilir!


Dr. Kubilay Kaptan, “Dolmabahçe’nin havalandırma boşlukları doldurulunca metan gazı sızmaları başladı. Binlerce ton lağımdan çıkan metan gazı Dolmahçe’nin altında duran bir saatli bomba” dedi

 
Atatürk’ün ömrünün son demlerini geçirdiği Dolmabahçe Sarayı’nın yıkılma tehlikesi altında olduğu ortaya çıktı. Dr. Kubilay Kaptan, “Dolmabahçe’nin havalandırma boşlukları doldurulunca metan gazı sızmaları başladı. Binlerce ton lağımdan çıkan metan gazı Dolmahçe’nin altında duran bir saatli bomba” dedi.

İSTANBUL Aydın Üniversitesi Afet Eğitim, Uygulama ve Araştırma Merkezi Başkanı Yrd.Doç.Dr. Kubilay Kaptan, Dolmabahçe Sarayı’nın yapısal güvenliği ile ilgili rapor hazırladı. Hazırlanan rapor Atatürk’ün ömrünün son yıllarını geçirdiği sarayın büyük bir tehdit altında olduğunu ortaya koydu. Raporda, Dolmabahçe’yi yıkımın eşiğine getiren 5 büyük tehdit tespit edildi. İşte o tehditler ve rapordan çarpıcı tespitler:

– OTEL İNŞAATI RİSKE SOKTU: Dolmabahçe Sarayı ile Deniz Müzesi arasında kalan tarihi tütün deposundan geriye tek bir taş bile kalmadı. Oysa bina, 3 No’lu Koruma Kurulu’nca 2005 yılında ‘kültür varlığı’ olarak tescil edilmişti. Tarihi yapı, aynı kurulun 14 farklı kararı ile yok edildi. Yerine 14 katlı otel inşa edildi. En yakınındaki tarihi binanın boyu 18 metre iken yeni inşaatın boyu 24 metreyi geçti. Yerin 7 kat altına inen inşaat 14 kat olacak şekilde tasarlandı.

– ZEMİNDE ÇATLAKLAR OLUŞTU: Yeraltındaki çalışmalar saray koleksiyonları müzesi ve sanat galerisi olarak kullanılan Matbah-ı Amire binalarında çatlaklara neden oldu. Milli Saraylar Daire Başkanlığı, 150 yıldan bu yana hizmet veren binada çeşitli zamanlarda depremler geçirmesine rağmen bugüne kadar herhangi bir çatlak ve olumsuzluk meydana gelmediğini vurgulayarak, ‘binada bir süredir kılcal çatlaklar oluştuğu, yığma duvar ve beton döşemelerde oluşan çatlakların tamirattan sonra da devam ettiği, komşu parselde yapılan inşaat ça-lışmaları nedeniyle önlenemeyecek riskler yaşandığı, meydana gelebilecek bir çökmenin can kaybı ve müze koleksiyonu objelerinin yok olmasına sebep olacağını’ kurula ve ilgili belediyeye bildirdi. Ama bu itirazlara rağmen inşaat yerin 7 kat altına indirildi.

– METAN GAZI BİRİKTİ: Dolmabahçe Sarayı’nın tarihi havalandırma boşlukları 2 yıl önce yapılan kanalizasyon hatası nedeni ile tamamen doldu ve metan gazı sızmaları başladı. Bölgeden yayılan pis kokuların nedeni araştırılırken, Türkiye’nin önemli kültürel miraslarından olan Dolmabahçe Sarayı`nın metan gazı patlaması ile karşı karşıya olduğu ortaya çıktı. Tarihi binanın havalandırma tünelleri Haliç kolektörlerinin iki yıl önce arıza yapması ile lağım ile dolmaya başlamış ve gelinen noktada bu tüneller tamamen tıkanmıştır. Yerin altında sıkışan binlerce ton lağımdan çıkan metan gazı ise adeta Dolmahçe’nin altında saatli bir bomba niteliği taşımaktadır.

– DEV TANKERLER TİTRETTİ: Dev tanker geçişleri, özellikle Dolmabahçe Sarayı üzerinde ‘deprem’ etkisi yapabilir ve Boğaz’a hâkim rüzgârların etkisiyle herhangi bir petrol yangınında kıyıdaki tarihi eserlerin kurtarılmasi imkansız hale gelebilir.

– YENİ İNÖNÜ BASKI YAPAR: İnönü Stadyumu’nun genişletilmesi, taban kotunun düşürülmesi veya yükseltilmesi sadece stadın kendisini değil, Dolmabahçe Sarayı’nın deniz tarafından görünüşünü de olumsuz etkileyebilir.

Öznur KARSLI

Ümraniye’de 13 bin 2B binası dönüşecek


Bina stokunun yarısını son 10 yılda yenilediklerini söyleyen Ümraniye Belediye Başkanı Hasan Can, sıranın 13 bin 2B arazisine geldiğini söyledi

250 bin bina stokunun 120 bini son 10 yıl içinde yenilenen Ümraniye’nin son günlerde en önemli gündem maddesi 2B arazilerinin üstüne yapılan 13 bin bina. Ümraniye Belediye Başkanı Hasan Can, 2B arazileri üzerinde yapılan kaçak yapı sahiplerinin de tapularını aldıktan sonra dönüşüme sıcak baktığını kaydederek “13 bin binayı bir kalemde yıkıp yeniden yapmak mümkün olmayabilir. Ancak bina sahipleri tapularını aldıktan sonra dönüşüme onay veriyor” dedi. Belediye, bu kapsamda Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ile birlikte Kazım Karabekir ve İnkılap Mahallesi’nde dönüşüm yapacak. 2B Yasası’yla birlikte bu arazilerin olduğu yerlerin kentsel dönüşüm alanı haline geldiğini söyleyen Can, “Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar’ın 2B arazilerinin üzerinde yaşayanlara tapularını verme sözü vermesiyle işimiz kolaylaştı. Ancak mülkiyet olmadan hareket edemiyoruz” dedi. Bölgedeki 2B arazilerin büyüklüğü ise bin hektar civarında. Can, bu arazilerinde yapı sorunu çözüldükten sonra 5 yılda tüm stokların yenileneceğini açıkladı.

8 yılda 15 bin konut yıkıldı

Başkan Can, deprem riski taşıyan ve niteliksiz binaların 1999 depreminden sonraki dönemden itibaren vatandaşların inisiyatifiyle yenilendiğini söyledi. Bu nedenle Afet Yasası ile birlikte ele almaları gereken yüzde 10′luk risk taşıyan stok bulunduğunu kaydetti. Sekiz yılda 6 bin 500 binayı (yaklaşık 15 bin daire) yıkarak yenilediklerini, kalan bölümün ise ev sahiplerinin inisiyatifiyle yenilendiğini söyleyen başkan, toplam 220 bin metrekarelik yeni inşaat yapıldığını ve 8 yılda 12 bin bina ruhsatı verildiğini anlattı. Ümraniye’nin merkezinde bulunan 40-50 yıllık binalarda yaşayanları dönüşüme ortak etmek istediklerini söyleyen Can, “1000 metrekare alanda kendi aralarında anlaşma sağlayan bina sahiplerini yüzde 30 imar artışıyla teşvik edeceğiz. Zaten bölge halkı dönüşüme istekli” dedi.

‘Vatandaş devlete naz ediyor’

Kademeli dönüşüm uygulamasını seçtiklerini söyleyen Başkan Can, “Ev sahipleri artık eskiyi yıkıp müteahhitle anlaşıp yerine yenisini yaptıklarında hem ceplerinden bir şey çıkmadığını hem de daha sağlıklı yapılarda yaşayacağını anladı. Bu da Ümraniye’deki dönüşümü hızlandırdı” diye konuştu. Can, halkın devlete naz ettiğini söyleyerek “Evini yıkıp yerine yenisini yapıyorum” dendiğinde vatandaşın naz ettiğini ancak teşvikler verildiğinde komşusunu da ikna ederek dönüşüme katıldığını da sözlerine ekledi.

‘Dönüşüm sihirli sözcük’

Hasan Can, kentsel dönüşümün sihirli bir sözcük haline geldiğini ancak epey istismar edildiğini söyleyerek “İlk başta dönüşümün insanların evlerini başlarına yıkacağı algısı vardı. Oysa dönüşüm sadece binaların yıkılması değil şehrin yeniden tasarlanması ve sağlıklı yapılara kavuşmak demek. 70′li yıllardan itibaren çarpıklaşan yapılaşmayı düzeltmek, tapusuz mahalleleri ortadan kaldırmak anlamına geliyor. Bu artık bir sihirli sözcük oldu” dedi. Can, 1999 depreminin dönüşüme zemin hazırladığını, Van depreminin ise bunu zorunlu hale getirdiğini ifade etti.

Kaynak : Sabah

Astoria AVM Kapanıyor


Esentepe’deki Astoria AVM’nin ofise dönüşeceği iddiaları gerçekleşiyor, Astaş’ın patronu Vedat Aşçı Astoria AVM ile ilgili planını açıkladı. Şişli Esentepe’deki Astoria AVM’nin ofise dönüşeceği iddialarını yatırımcı Astaş’ın sahibi Vedat Aşçı; “Bankalardan çok teklif var. Kafe, restoranları ve birkaç lokomotif markayı koruyup, AVM’nin geri kalan kısmını ofise dönüştürme üzerinde düşünüyoruz.” dedi. Kiracıların ise henüz hiçbir şeyden haberi yok.

Esentepe’deki Astoria AVM’nin ofise dönüşeceği iddiaları gerçekleşiyor Astaş’ın patronu Vedat Aşçı Astoria AVM ile ilgili planını açıkladı. Şişli Esentepe’deki Astoria AVM’nin ofise dönüşeceği iddialarına yatırımcı Astaş’ın sahibi Vedat Aşçı “Bankalardan çok teklif var. Kafe, restoranları ve birkaç lokomotif markayı koruyup, AVM’nin geri kalan kısmını ofise dönüştürme üzerinde düşünüyoruz” dedi. Kiracıların ise henüz hiçbir şeyden haberi yok.

Perakende sektörü bu aralar 2008 yılında açılan Astoria AVM’nin kapanıp, ofis projesine dönüştürüleceğini konuşuyor. İddialara gore; Esentepe’de 27 katlı ikiz kulelerin altında konumlanan ve 110 mağazaya evsahipliği yapan Astoria’nın kapanış tarihi ise Haziran 2013. İddiaları Astoria’nın yatırımcısı Astaş Gayrimenkul’ün patronu Aşçı, henüz net bir karar alınmadığını ancak ‘ofis’ projesine sıcak baktıklarını belirtiyor.  Esentepe, Zincirlikuyu bölgesinin İstanbul’un en önemli iş merkezi olduğunu ve yıllar içinde bölgede ciddi bir ofis ihtiyacı oluştuğunu vurgulayan Aşçı, ‘3 büyük banka ve 2 önemli şirketten Astoria’yı ofis yapmak için talep aldık. Bu şirketlerin tamamı ile görüşüyoruz. Yıl sonuna kadar konuyla ilgili fizibilitelerimizi tamamlayıp, karlı model hangisiyse ona karar vereceğiz’ dedi. Astoria’da İş Kuleleri modeline benzer bir sisteme geçilebileceğini ifade eden Aşçı, ‘İş Kuleleri’nin altında kafeler, restoranlar ve birkaç dükkan var. Biz de bu tarz bir modele geçebiriz. İyi iş yapan bir iki dükkanı ve restoranı koruyup, AVM’nin geri kalan kısmını ofise dönüştürebiliriz’ diye konuştu. Mecidiyeköy, Levent, Zincirlikuyu hattı İstanbul’un alışveriş merkezleri açısından en yoğun olduğu bölge olarak dikkat çekiyor. Astoria’nın yakın çevresi ise büyük küçük AVM’lerle çevrilmiş durumda. Cevahir AVM, Trump Towers Mall, City’s, Profilo AVM, Metrocity, Kanyon ve Akmerkez Astoria’ya 5 dakika mesafede olan bazı alışveriş merkezleri. Astoria, açıldığı yıllarda AVM enflasyonu içerisinde umduğunu bulamayıp farklı pazarlama yöntemleri de denemişti. AVM yönetimi, merkezin açılışının birinci yılında çekilişle uçak hediye ederek, gelmiş geçmiş en ilginç AVM kampanyasına imza atmıştı.

3000 kişilik istihdam sağlayan Astoria AVM’nin içinde Koton’dan Mavi Jeans’e, DKNY’den Vakko Butik’e, İpekyol’a kadar 110 mağaza bulunuyor. Kiracıların henüz yönetimin böyle bir düşüncesi olduğundan haberi yok. Vedat Aşçı, ‘Kiracılarımıza henüz bir deklarasyonda bulunmadık. Çünkü daha ortada net bir karar yok’ diyor.
Hürriyet

Manning Residence, ev tadında otel konforu sunacak


İstanbul’un en prestijli noktası Nişantaşı’nda Ekim ayında faaliyete geçecek olan Manning Residence, müşterilerine ev tadında otel konforu yaşatacak.

İstanbul’un alışveriş, eğlence ve kültür-sanat hayatına yön veren semti Nişantaşı’nda Ekim ayında hizmete girecek olan Manning Residence, ev sıcaklığını otel konforunda yaşamak isteyenlere sesleniyor. Nişantaşı’nda Rumeli Caddesi, Matbaacı Osmanbey Sokak’ta yer alan Manning Residence, üç katta toplam 24 daireden oluşuyor. Manning Residence’ta dairelerin büyüklüğünün 28 metrekare ile 35 metrekare arasında değiştiğini söyleyen Manning Vakfı Başkanı Prof. Dr. Derya Aydıner, “Daireler günlük 110 Euro’dan, aylık ise 2.500 Euro’dan  başlayan fiyatlarla kiraya verilecek.  Buradan elde edilen gelir vakıf amacında kullanılacak” dedi.

 

 

 

Restoranı da var marketi de

Manning Residence hakkında bilgi veren Prof. Dr. Derya Aydıner şunları söyledi:

“Rezidans üç katlı bir binada faaliyete gösteriyor. Her katta sekiz, toplamda 24 dairemiz bulunuyor. Her dairede, mutfak, mikrodalga fırın, kahve makinesi, TV ve internet bağlantısı yer alıyor.  Rezidansta güvenlik ve temizlik servisi de bulunuyor. Bunun yanı sıra tam ofis hizmeti ve dairelere printer veya PC tedariki hizmetimiz de mevcut.  Daireleri bitişik veya farklı konumlarda çok özel ofis olarak da kullanmak mümkün, Manning Residence’ta dairelerin dışında bir de market var. Sadece kiracıların alışveriş yapabileceği market, 24 saat açık olacak. Markette dondurulmuş gıda, pizza ve acil ihtiyaçların karşılanabileceği ürünler yer alacak. Bunun dışında binada bir restoranımız ve gerektiğinde hizmet vermek üzere oluşturulan toplantı odalarımız da mevcut.”

Örnek olacak

Manning Residence’ın hayata geçmesinde iki değerli mimar Öner Özyar ve Osman Tuncer’in çok büyük katkısı olduğunu belirten Prof. Dr. Aydıner şöyle devam etti:
“Akıllı bina teknolojisine sahip Manning Residence’da çok farklı bir konsept uyguladık. Bu sayede minimalist alanlara pek çok şeyi sığdırmayı başardık. Örneğin stüdyo dairelerde yatak odasını paravanla ayırarak kullanıcıya iki farklı yaşam alanı yarattık. Paris ve Londra’da olduğu gibi Avrupa’nın birçok şehrin de  sık ve beğeniyle kullanılan bu konseptin Türkiye’de de örnek olacağını düşünüyoruz.”

Manning Residence’ın şehrin kalbinde yaşamak isteyenlere hizmet vereceğini söyleyen Aydıner, “Kiralamayı Manning Vakfı yapacak. Manning Residence’da konaklamak isteyenler http://www.manningresidence.com web adresinden

 

30 dereceli kapılarda ilki gerçekleştirdi


Meska Yapı, Türkiye’de bir ilke imza atarak 30 derece açıya sahip bir kapının hidrolik sistemle yatay olarak yukarı doğru açılmasını sağlayan bir mekanizma geliştirdi.

BURSA – Meska Yapı Otomatik Kapı Sistemleri, ‘zor’ denileni başardı ve Türkiye’de bir ilke imza atarak 30 derece açıya sahip bir kapının hidrolik sistemle yatay olarak yukarı doğru açılabilmesine olanak sağlayan bir mekanizma geliştirdi. İlk kez Bursa’nın Nilüfer ilçesine bağlı Akpınar Mahallesi Kapalı Pazar Yeri’nin giriş ve çıkış kapılarında uygulanan proje, 7 ayrı noktada pinomatik fotosel emniyet sistemiyle tamamen güvenli bir yapıya da kavuşturuldu. Pinomatik sistemle kapanan kapılarda uygulanan düşey hareketi önleyecek sensörler sayesinde kar, yağmur ve rüzgar gibi dış etkenler nedeniyle ani kopma, hidrolik patlaması ya da kırılma hareketi gibi riskler de ortadan kaldırıldı. 4 ayda tasarlanan ve 2 ayda imalatı gerçekleştirilen 100 bin TL’lik proje, aynı zamanda pazar yerlerine de estetik bir görüntü de kattı.
Ar-Ge çalışmalarına büyük önem verdiklerini söyleyen Meska Yapı İşletme Müdürü Abdullah Hızlıtürk, Türkiye’de ilk defa 30 derece açıya sahip bir kapının yukarı doğru yatay bir şekilde açılabilmesi için hidrolik sistemle çalışan bir mekanizma geliştirmenin haklı gururunu yaşadıklarını belirtti. Projeyi ilk defa yapımı yeni tamamlanan Nilüfer ilçesine bağlı Akpınar Mahallesi Kapalı Pazar Yeri’nin giriş ve çıkış kapılarında uyguladıklarını kaydeden Hızlıtürk, “Alanında bir ilki teşkil eden bu tasarımın dikey olarak hareket eden mevcutlarından farkı 30 derece bir açıya sahip kapının hidrolik sistemle yatay olarak yukarı doğru açılabilmesidir. Tasarımımızı, 7 ayrı noktada uygulanan pinomatik fotosel emniyet sistemiyle tamamen güvenli bir yapıya da kavuşturduk. Pinomatik sistemle kapanan kapıda düşey hareketi önleyecek sensörler sayesinde kar, yağmur ve rüzgar gibi dış etkenler sonucunda meydana gelebilecek ani kopma, hidrolik patlaması ya da kırılma risklerini tamamen ortadan kaldırdık. Projede, mekanik kilit sistemi de kullandık” dedi.

Patent için harekete geçti

Pazar yerlerinde alan kaybının önüne geçen ve mimari açıdan hoş bir görüntü sağlayan projenin, 4 Türk mühendis tarafından 4 ayda tasarlandığını ve imalatının iki ay sürdüğünü dile getiren Hızlıtürk, proje toplam bedelinin ise 100 bin TL’yi bulduğunu söyledi. Olmaz denileni başardıklarını ve Türkiye’de kapı sektöründe bir ilke imza atmanın haklı gururunu taşıdıklarını ifade eden Hızlıtürk, tasarımın patentini almak için çalışma başladıklarına da değindi.

Yüzde 30 büyüdü

Geçtiğimiz yıl 2010’a oranla yüzde 30 büyüdüklerini anlatan Abdullah Hızlıtürk, personel sayısını 7’den 11’e çıkardıklarını ve hedefledikleri 1 milyon 700 bin TL ciroya ulaştıklarını vurguladı. Bu yılki büyüme hedeflerinin toplam 2 milyon 500 bin TL ciro ile yüzde 15 olduğuna dikkati çeken Hızlıtürk, sözlerine şöyle devam etti: “2013 yatırım programı kapsamında makine parkını genişletmeyi planlıyoruz. Hedefimiz standartları yukarı çekmek, kalite belgesi almak ve sektörde yerli üreticinin payını artırmak. Bu doğrultuda yüzde 70’i kendi üretimimiz olan hızlı tip branda kapıda 2013 itibariyle satışa da başlayacağız.”

Meska Yapı hakkında da bilgi veren Hızlıtürk, Bursa ve çevresinde 5 binin üzerinde iş hacmine sahip olduklarını belirtti. 600 metrekare kapalı alanda faaliyet gösterdiklerini ve 9 çeşit ürünleri bulunduğunu kaydeden Hızlıtürk, bunlar arasında endüstriyel seksiyonel kapılar, garaj kapıları, bahçe kapıları, sarmal tip kepenk ve garaj kapıları, hızlı tip branda kapı, bariyer otomasyon sistemleri ile radarlı otomatik kapı sistemlerinin bulunduğunu anlattı. Fabrikalardan işyerlerine, konuttan alışveriş merkezlerine kadar her türlü ihtiyacı karşılayacak otomatik kapı uygulaması yaptıklarını dile getiren Hızlıtürk, “Özellikle endüstriyel seksiyonel kapılarda iddialıyız. Montaj ve kurulum alanında pazar lideriyiz. Birçok fabrikanın ihracat yükleme kapısında firmamızın imzası var. Üretimin dünyaya açılan yüzüyüz” diye konuştu.

Meska Yapı’nın, 2000 yılında sanayi sektöründe 40 yıllık tecrübeye sahip işadamı Muhammed Üzüm tarafından kurulduğunu kaydeden Hızlıtürk, “Firmamız, yaptığı Ar-Ge çalışmaları sonucunda Türkiye’de otomatik kepenk, garaj kapısı ve sanayi tipi kapı uygulamasının Avrupa ülkeleri ile kıyaslandığında yüzde 5 seviyelerinde olduğu sonucunu ortaya çıkardı. Ülkemiz insanının yeniliğe ve modern çağa açık ve arzulu olduğunu düşünen şirketimiz, klasik kepenk yerine modern görünümlü, estetik motorlu ve uzaktan kumandalı kepenk, garaj ve sanayi depo kapı imalatına başladı” dedi.

Güvenlik üst seviyede

Projenin toplam maliyetinin 100 bin TL’yi bulduğunu söyleyen Meska Yapı İşletme Müdürü Abdullah Hızlıtürk, böyle bir mekanizma geliştirmenin haklı gururunu yaşadıklarını belirtti. Güvenliği en üst seviyeye çıkardıklarını ifade eden Hızlıtürk, “Pinomatik sistemle kapanan kapıda düşey hareketi önleyecek sensörler sayesinde kar, yağmur ve rüzgar gibi dış etkenler sonucunda meydana gelebilecek ani kopma, hidrolik patlaması ya da kırılma risklerini tamamen ortadan kaldırdık. Projede, mekanik kilit sistemi de kullandık” dedi.

 

Gülay SOYDAN PEHLEVAN

İlaç lojistiğinde dev ortaklık


Netlog Lojistik ve Farmakim İlaç Lojistik, güçlerini birleştirerek dev bir yatırıma imza attılar.  İki şirket, ilaç lojistiği hizmetlerini geliştirmek ve sektöre yenilik getirmek üzere birlikte yeni yatırım yapma kararı aldı ve ortaklık anlaşması imzaladı. Buna göre ilki 20 bin metrekare olan ilaç ve kişisel bakım ürünlerine özel soğuk hava deposu yıl sonunda Gebze de faaliyete geçecek.

Yapılan anlaşma ile iki şirket ortak olarak yeni bir şirket kuracaklar ve ilaç lojistiğine yön verecekler. Yüzde 60’ı Netlog, yüzde 40 hissesi ise Farmakim’de olacak yeni şirket, yüksek kaliteli servis, ilaç ve data güvenliği ile soğuk zincir lojistik depoları kurarak sektöre büyük yenilik getirecek.

İlk aşamada Farmakim, hali hazırda yürüttüğü tüm operasyonlarını, kalite belgeleri, sertifikasyonları ve insan kaynaklarını kurulacak yeni yapıya geçirecek. Aynı şekilde Netlog Lojistik de, kurulacak yeni şirketin hem tüm altyapısının inşa edilmesini üstlenecek, hem de hali hazırda kurduğu soğuk zincir taşıma sistemlerini yeni yapıya aktaracak.

20 bin metrekarelik iki soğuk hava deposu için hazırlıklar başladı

Netlog/Farmakim, işbirliği ile biri Avrupa diğeri Anadolu yakasında olmak üzere iki depo yapılacak. İlaç lojistiği için yapılacak ilk depo 20 bin metrekarelik alana sahip olacak ve yıl sonunda Gebze Bölgesi’nde hizmete girecek. Avrupa yakasındaki depo da yine 20 bin metrekare büyüklüğe sahip olacak ve 2013 başında hizmete girmiş olacak.

Konuyla ilgili bir açıklama yapan Farmakim Yönetim Kurulu Başkanı Halil Yaşar, amaçlarının kendilerine göre basit bir lojistik operasyonu kurmaktan çok ileriye dönük ve farklı olduğunu vurguladı. İlaç sektöründe, ihtiyaçları bilen, geleceğin taleplerini şimdiden algılayabilen bir ekipleri olduğunu söyleyen Yaşar, “Amacımız proaktif davranarak, sektörün öncü firmalarına ihtiyaç duydukları hizmetleri sunmak. Netlog’un soğuk zincir lojistik bilgisi ve üstün alt yapısını da arkamıza alarak hedeflediğimiz ama tek başımıza yapamadığımız hayallerimizi gerçekleştireceğiz. Netlog Farmakim ortaklığı İlaç sektöründe eksikliği hissedilen yüksek kaliteli servis, ilaç ve data güvenliği, soğuk zincir dağıtımı ile yeni bir bakış ve standart getirecektir” dedi.

Kızılkaya, butik otelini büyütecek


Kocaeli sanayisinin kalbini attığı Körfez ilçesinde, iş hayatının nabzını tutmakta olan Kızılkaya Butik Otel, gelen konuklarına üzerlerindeki iş stresinden kurtulmayı başaracakları huzurlu ve dinlendirici bir atmosfer sunmaktadır. Güzel bir sabaha başlarken zengin açık büfe kahvaltı servisi hizmetinden faydalanmanın keyfini yaşarsınız. Tesissin en son teknoloji ürünü donanımlara sahip 150 kişi kapasiteli ve isteğe göre düzenlenebilme özelliğine sahip çok şık bir konferans salonu bulunmaktadır. Bu salon sizin tüm toplantı organizasyonlarınızda kaliteli hizmetleri destek vermektedir. Özel bir tasarıma sahip olan tesis sizleri bir birinden özel dekorasyonlara sahip 23 oda ve 43 yatak kapasitesi ile dinlenmeye davet etmektedir. Konuklara büyük kolaylık sağlar nitelikte otopark mevcuttur. Odalar son derece geniş ve her türlü ihtiyaçlarınıza en uygun şekilde döşenmiştir. Tesis muhteşem hizmetleri sizler için sunan restoranı ile toplu yemek davetleriniz ve özel organizasyonlarınız için deneyimli kadrosu ile eksiksiz hizmet sunmaktadır. Tesis konumu itibari ile Atatürk havalimanına 70 dakika, Sabiha gökçen havaalanına 25 dakika uzaklıkta yer alır. Ayrıca Formula 1 pistleri 25 dakika, Kartepe Kayak merkezi 50 dakika, Kocaeli İsmetpaşa stadı 5 dakika, Körfez yarış pisti 3 dakika, İzmit kent merkezi 10 dakika ve Gebze organize sanayi bölgesi 20 dakika gibi kolayca erişebileceğiniz uzaklıklarda yer alır.
Kızılkaya Lezzet Grubu, mevcuttaki butik otelini de büyütmek için çalışmalara başladı

Yemek üretimi ve servis hizmetleriyle faaliyetlerini başlayan Kızılkaya Lezzet Grubu, mevcuttaki butik otelini de büyütmek için çalışmalara başladı. Proje kapsamında 3 milyon TL’lik yatırım tutarı öngördüklerini söyleyen Kızılkaya Lezzet Gurubu Müdürü Nurten Kızılkaya, kusursuz hizmet anlayışları sayesinde bu noktaya geldiklerini savundu.

Kızılkaya, otel faaliyetlerinin yanı sıra açılış, kokteyl, kutlama, yemek, piknik, ürün tanıtımları, düğün, doğum günleri gibi outside catering gerektiren organizyonları da her mekânda gerçekleştirdiklerinin altını çizdi. Bu konularda yiyecek, içecek yanında müzik veya çocuk animasyon grubu ihtiyaçlarının karşılanmasından, salon ve masa düzenlemelerine kadar çok geniş bir hizmet yelpazesi de sunduklarını söyleyen Kızılkaya, “Yerinde ve toplu taşıma ile günlük 7 bin yemek üretimi yapıyoruz.  Ayrıca firmalara verdiğimiz hizmetlerde pişirme işlerini ilgili firmanın mutfağında,  proje müdürleri liderliğinde Kızılkaya Catering personeli tarafından gerçekleştiriyoruz” dedi.

Firmalarının 2010 yılından beri 250 bin TL’lik yatırımla kafe hizmeti de verdiğini anlatan Kızılkaya, “Özellikle her damak zevkine uygun sabah kahvaltısı, öğle ve akşam yemeği alternatifi bulunan kafe-restoranlarımızda mevcut. Müşterilerimiz burada Türk ve İtalyan lezzetlerini tadabiliyor” diye konuştu. Butik otellerinde misafirlerine iş stresini atabilecekleri sakin ve huzurlu bir ortam sunduklarını sözlerine ekleyen Kızılkaya, “Zengin açık büfe kahvaltı servisimiz, konuklarımızın güne tazelenmiş ve enerji dolu olarak başlamasını sağlıyor. Konforlu, 150 kişi kapasiteli, tam donanımlı, isteğe göre düzenlenebilen konferans salonumuzda ise özel davetler ve her türlü toplantı organizasyonu gerçekleştirebiliyoruz. Otelimiz 23 oda 43 yatak kapasitesinden oluşuyor. Yapacağımız yatırımla 46 oda ve 84 yataklı olarak hizmet vereceğiz” aktarımını yaptı.

Jantsa, halka arz geliriyle Avrupa’da şirket alacak


Hyundai, Volvo, Mitsubishi, Karsan, Otokar, Temsa, Bomag, Merlo, Claas, Kassbohrer, Tırsan ve BMC’nin de aralarında bulunduğu otomotiv sektörünün önde gelen markalarının jantlarını üreten Jantsa’nın hisseleri İstanbul Menkul Kıymetler Borsası’nda (İMKB) kote oluyor. Şirket, halka arzdan elde edeceği gelirle Avrupa’da bir şirket satın almayı hedefliyor.

Yaklaşık yüzde 20 hissesi İMKB’de satılacak olan Jantsa’nın Genel Müdürü Ercan Çerçioğlu, “Yabancı ortaklıktan sonra İMKB’de işlem görmeye başlayarak artık ‘alaturka’yı içinde barındırmayan Avrupalı şirket olacağız. Böylece daha önce yazılan aile anayasamız gereği 3. kuşağa kurumsal bir şirket bırakacağız” dedi. Halka arzdan elde edecekleri yaklaşık 28 milyon lira ile Avrupa’da şirket satın alacaklarını belirten Çerçioğlu, “Şu anda görüştüğümüz bir şirket var. Bu yıl sonuna kadar işlemi tamamlarız” diye konuştu. Çerçioğlu, şirketin kurumsallaşma ve şeffaflaşma politikası çerçevesinde ana faaliyeti dışında kalan gayrimenkul ve iştiraklerden çıkabileceğini dile getirdi.

Ortaklar hisse satmak istemiyor

Jantsa’nın 600 ortaklı bir şirket olduğunun altını çizen Çerçioğlu, şirketin yüzde 90’ının Çerçioğlu ailesine, yüzde 8’inin diğer ortaklara ve yüzde 2’sinin de Aydın İl Özel İdaresi’ne ait olduğu bilgisini verdi. 28 Ağustos Salı günü İMKB’de 2. Ulusal Pazar’da 13.61 lira baz fiyat üzerinden
serbest marjla satılacak olan şirket hisselerinin aileye ait yüzde 20’si Turkish Yatırım aracılığıyla borsada işlem görmeye başlayacak. Şirketin piyasa değerinin 150 milyon lira olması bekleniyor. Jantsa, 2011 sonundaki 137 milyon TL cirosuyla bu yıl İMKB’de işlem görmeye başlayan şirketler arasında en yüksek ciroya sahip altıncı şirket olacak. 2011 sonu itibariyle öz kaynakları 75 milyon TL, net karı ise 11 milyon TL seviyesinde. 2012 yılının ilk 6 ayında 44 milyon dolar ciro elde eden şirket, yıl sonunda cirosunu 88 milyon dolara çıkarmayı hedefliyor. Çerçioğlu, yüzde 8’lik şirket ortaklarının hisselerini satmak istemediğini, şirket ortak satışının aile hisselerinden yapılacağını ifade etti.

Kendi tahtamızda işlem yapacağız

Şirketin halka arz fiyatını çok düşük bulduğunu dile getiren Çerçioğlu, “Yeni TTK yasallaşacağından borsada kendi tahtamızda işlem yapacağız. Gerekirse indiğinde alacağız, çıktığında da satacağız” dedi.

Şirketin üretiminin yüzde 65’ini ihraç ettiğini kaydeden Çerçioğlu, “80 ülkede 250 bayimiz bulunuyor. Türk otomotiv pazarında tanınmış bir şirketiz, dünyada ise prestijli bir markayız. Türkiye’de ise 1000 bayimiz var. İhracatımızın yüzde 6’sını Güney ABD’ye yüzde 20’sini ise Kuzey ABD’ye yapıyoruz” diye konuştu.

jantsa1.jpg

 

Jülide YİĞİTTÜRK GÜRDAMAR

Dünyanın en büyük müteahhitlerinin 33’ü Türk


“Engineering News Record” (ENR) tarafından her yıl firmaların kendi ülkeleri dışında gerçekleştirdikleri iş hacimlerini dikkate alarak bir liste hazırlıyor. Dünyanın en büyük ilk 225 uluslararası müteahhitlik firmasını belirlemek üzere yapılan kıyaslamalı araştırmaya göre bu yılki listeye Türkiye’den giren firma sayısı 2 adet artarak 33’e çıktı. İşte listeye giren firmalar ve 2011 ciroları…
Tanınmış uluslararası inşaat sektörü dergisi “Engineering News Record” (ENR) tarafından her yıl firmaların kendi ülkeleri dışında gerçekleştirdikleri iş hacimlerini dikkate alarak bir liste hazırlıyor. Dünyanın en büyük ilk 225 uluslararası müteahhitlik firmasını belirlemek üzere yapılan kıyaslamalı araştırmaya göre bu yılki listeye Türkiye’den giren firma sayısı 2 adet artarak 33’e çıktı.
Türk müteahhitlerin söz konusu 225 firmanın toplam iş hacmi çerisindeki 2010’da %3.8 olan payı 2011’de %3.5 olarak gerçekleşti. Türkiye, “Dünyanın En Büyük 225 Uluslararası Müteahhidi” listesindeki firma sayısı ile  dünyada Çin’den sonra ikinciliğini korumaya devam ediyor.
Türkiye Müteahhitler Birliği Başkanı Emin Sazak konu ile ilgili yaptığı açıklamada şunları söyledi:
“Bu yıl da küresel krizin devam eden etkilerine ve ana pazarlarımızdaki keskinleşen rekabete rağmen bu konudaki ikinciliğimizi sürdürmüş, son dört yılda ilk 225’e giren müteahhit sayısını 30’un üzerinde tutabilmiş ve yeniden 33’e yükseltmiş olmamız memnuniyet vericidir.
Dünyanın En Büyük 225 Uluslararası Müteahhitlik firmasının 2008, 2009 ve 2010 yıllarında sırasıyla  382.44 milyar ABD Doları, 383.78 milyar ABD Doları  ve 383.66 milyar ABD Doları  olan toplam uluslararası iş hacmi  2011 yılında  bir önceki yıla göre %18.1’lik bir artışla 453.02 milyar ABD Dolar’ına yükseldi.
Uluslararası müteahhitlik gelirlerinde belirli pazarlarda daralma görülürken diğer bazılarında büyüme kaydedildi. En yüksek oranlı pazar büyümesi bir önceki yıla kıyasla %46.3’lük artışla Asya Bölgesinde kaydedildi. Buna karşın Afrika pazarı % 4.2 oranında küçüldü.
Türk müteahhitlerin %46.4 ile rekor düzeyde büyüyen Asya bölgesindeki iş hacminde bir önceki yıla kıyasla artış kaydedilmesine karşın pazar payları  geriledi. 2010 yılında %4.1 olan payı 2011’de % 3.2’ye düştü.
Afrika Bölgesinde ise Türk müteahhitlerin hem iş hacmi rakamları, hem de pazar payı bir önceki yıla kıyasla düşüş gösterdi. Bunda Arap Baharı ve özellikle Türk müteahhitlerin en önemli pazarlarından olan Libya’daki olumsuz gelişmeler en büyük rolü oynadı. “Afrika’da 2009 ve 2010 yıllarında sırasıyla  %4.9 ve  %3.6 olan pazar payı 2011’de %3.0’a geriledi.”
SIRA FİRMA 2011 TOPLAM GELİR
2012 2011 (Milyon dolar)
56 59 Polimeks Insaat Taahhut ve San Tic. AS, Istanbul 1,941.0
en büyük müteahhitler 2

SIRA FİRMA 2011 TOPLAM GELİR
2012 2011 (Milyon dolar)
81 69 Renaissance Construction, Ankara 1,196.9

en büyük müteahhitler 3

SIRA FİRMA 2011 TOPLAM GELİR
2012 2011 (Milyon dolar)
88 110 Tekfen Construction and Installation Co. Inc., Istanbul 1,048.0

 

en büyük müteahhitler 4

 

SIRA FİRMA 2011 TOPLAM GELİR
2012 2011 (Milyon dolar)
95 88 Enka Construction & Industry Co. Inc., Istanbul 881.7

en büyük müteahhitler 6

 

SIRA FİRMA 2011 TOPLAM GELİR
2012 2011 (Milyon dolar)
100 131 YAPI Construction, Industry & Trade Co., Istanbul 772.9

 

 

SIRA FİRMA 2011 TOPLAM GELİR
2012 2011 (Milyon dolar)
106 114 TAV Construction, Istanbul 726.2

 

en büyük müteahhitler 8

SIRA FİRMA 2011 TOPLAM GELİR
2012 2011 (Milyon dolar)
120 122 Yuksel Insaat Co. Inc., Ankara 570.4

en büyük müteahhitler 9

 

SIRA FİRMA 2011 TOPLAM GELİR
2012 2011 (Milyon dolar)
129 ** Calik Enerji Sanayi Ve Ticaret AS, Istanbul 486.3

en büyük müteahhitler 10
SIRA FİRMA 2011 TOPLAM GELİR
2012 2011 (Milyon dolar)
132 146 Cengiz Construction Industry & Trade Co. Inc., Istanbul 466.9
 

en büyük müteahhitler 11

SIRA FİRMA 2011 TOPLAM GELİR
2012 2011 (Milyon dolar)
135 189 Alarko Contracting Group, Gebze/Kocaeli 456.7

en büyük müteahhitler 12
SIRA FİRMA 2011 TOPLAM GELİR
2012 2011 (Milyon dolar)
136 169 Onur Taahhut Ticaret Ltd. Stl., Ankara 451.0
en büyük müteahhitler 13
SIRA FİRMA 2011 TOPLAM GELİR
2012 2011 (Milyon dolar)
142 130 MAPA Insaat ve Ticaret AS, Ankara 417.2

en büyük müteahhitler 14
SIRA FİRMA 2011 TOPLAM GELİR
2012 2011 (Milyon dolar)
143 140 Yapi Merkezi Insaat ve Sanayi AS, Istanbul 410.1

en büyük müteahhitler 15
2012 2011 (Milyon dolar)
148 139 Nata Construction Tourism Trade & Industry, Ankara 376.0
en büyük müteahhitler 16
SIRA FİRMA 2011 TOPLAM GELİR
2012 2011 (Milyon dolar)
154 120 Nurol Construction and Trading Co., Ankara 353.0

en büyük müteahhitler 17
SIRA FİRMA 2011 TOPLAM GELİR
2012 2011 (Milyon dolar)
160 161 Kayi Insaat San. ve Tic. AS, Istanbul 335.7

en büyük müteahhitler 18
SIRA FİRMA 2011 TOPLAM GELİR
2012 2011 (Milyon dolar)
162 166 Tepe Insaat Sanayi A.S., Ankara 333.0

en büyük müteahhitler 19
SIRA FİRMA 2011 TOPLAM GELİR
2012 2011 (Milyon dolar)
165 211 GAP Insaat Yatirim ve Dis Ticaret AS, Istanbul 328.6

en büyük müteahhitler 20
SIRA FİRMA 2011 TOPLAM GELİR
2012 2011 (Milyon dolar)
168 209 IC Ibrahim Cecen Investment Holding Inc., Ankara 320.9
en büyük müteahhitler 21
SIRA FİRMA 2011 TOPLAM GELİR
2012 2011 (Milyon dolar)
173 194 Metag Insaat Ticaret AS, Ankara 294.6

en büyük müteahhitler 22
SIRA FİRMA 2011 TOPLAM GELİR
2012 2011 (Milyon dolar)
175 199 Rasen Insaat Ve Yatirim Ticaret AS, Istanbul 287.2
en büyük müteahhitler 23
SIRA FİRMA 2011 TOPLAM GELİR
2012 2011 (Milyon dolar)
179 ** Yenigun Construction Inc., Ankara 264.9

en büyük müteahhitler 25
SIRA FİRMA 2011 TOPLAM GELİR
2012 2011 (Milyon dolar)
181 217 Limak Insaat Sanayi ve Ticaret AS, Ankara 262.5

en büyük müteahhitler 26
SIRA FİRMA 2011 TOPLAM GELİR
2012 2011 (Milyon dolar)
191 ** TACA Construction Inc., Levent, Istanbul 238.4

en büyük müteahhitler 27
****************************************************************
SIRA FİRMA 2011 TOPLAM GELİR
2012 2011 (Milyon dolar)
193 210 Summa Turizm Yatirimciligi AS, Ankara 235.9
****************************************************************
SIRA FİRMA 2011 TOPLAM GELİR
2012 2011 (Milyon dolar)
198 ** Eser Contracting and Industry Co. Inc., Ankara 228.4

en büyük müteahhitler 29
SIRA FİRMA 2011 TOPLAM GELİR
2012 2011 (Milyon dolar)
201 117 STFA Construction Group, Istanbul 224.8
en büyük müteahhitler 30
SIRA FİRMA 2011 TOPLAM GELİR
2012 2011 (Milyon dolar)
202 157 Atlas Group, Ankara 224.0

en büyük müteahhitler 31
SIRA FİRMA 2011 TOPLAM GELİR
2012 2011 (Milyon dolar)
211 223 Beta Tek Insaat, Istanbul 198.8

en büyük müteahhitler 32
SIRA FİRMA 2011 TOPLAM GELİR
2012 2011 (Milyon dolar)
213 ** Kontek Construction, Istanbul 194.4

en büyük müteahhitler 33
SIRA FİRMA 2011 TOPLAM GELİR
2012 2011 (Milyon dolar)
214 224 MAKYOL Constr. Indus. Tourism & Trading Inc., Istanbul 193.0

en büyük müteahhitler 34

Kadıköy – Kartal metro hattına deniz entegrasyonu 24 Ağustos 2012 07:42


27 Ağustos Pazartesi günü başlayacak yoğunlaştırılmış Kadıköy – Kabataş seferleri iki kıta arasında geçişin diğer bir alternatifi olacak.

İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Hatları, Anadolu yakasının ilk metrosu olan Kartal – Kadıköy metrosunun hizmete açılmasının ardından Kabataş – Kadıköy seferlerini yeniden düzenliyor.

Kartal – Kadıköy arasını 32 dakikaya indiren Metro hattıyla Kadıköy’e ulaşan İstanbullular Şehir Hatları’nın vapur ve motor seferleriyle Eminönü, Karaköy, Beşiktaş ve Kabataş gibi aktarma merkezlerine ulaşarak daha rahat seyahat planlaması yapılabilecek.

Şehir Hatları’nın Eminönü, Karaköy, Beşiktaş vapur seferlerinin yanı sıra Kabataş’tan düzenlenen yoğun motor seferleri İstanbulluları Kadıköy’de Metro hattıyla buluşturacak.

27 Ağustos’ta başlayacak olan seferler, yoğunluk zirve yaptığı 07.00 -10.00 ile 17.00 – 20.40 saatlerinde 20 dakika, 10.00 – 17.00 saatlerindeki düşük yoğunlukta da 30 dakika aralıklarla gerçekleştirilecek.

Pazar hariç haftanın altı günü karşılıklı 66 seferin yapılacağı Kabataş – Kadıköy hattında düzenlenen seferler metro, füniküler, tramvay ve İETT hatlarında elektronik biletle aktarma yapılacak.

Taksim projesinde ilk etap ihalesi yapıldı


Taksim Meydanı’nı yayalara açacak projenin birinci etap ihalesi yapıldı. Buna göre projede ilk kazma Harbiye ve Tarlabaşı’nda vurulacak. Harbiye ile Tarlabaşı arasındaki arasındaki 320 metrelik dalış tüneli için 9 firma yarıştı. En düşük teklif, 51 milyon 500 bin TL ile Kalyon İnşaat Şirketi’nden

İstanbul Taksim Meydanı’nı yayalara açacak “Taksim Yayalaştırma Projesi”nin birinci etap ihalesi yapıldı. İstanbul Büyükşehir Belediyesi tarafından düzenlenen ihalede, daha önce şartname alan 11 inşaat firmasından 9’u teklif verdi. En düşük teklif, 51 milyon 500 bin TL ile Kalyon İnşaat Şirketi’nden geldi.

UZUNLUK 400 METRE

İhaleye çıkarılan “Taksim Meydan Düzenlemesi Projesi”ne göre araçlar, meydana ulaşmadan dalış tünellerine girecek. İhalesi gerçekleştirilen birinci etap kapsamındaki Harbiye-Tarlabaşı dalış tüneli, Harbiye Askeri Müzesi’nden başlayacak ve Tarlabaşı Bulvarı’nda, kentsel dönüşüm kapsamında yenilenen bina ve otellerin bulunduğu alana bağlanacak. Tünel, Tarlabaşı-Harbiye yönünde 400 metre, Harbiye-Tarlabaşı yönünde 320 metre uzunluğunda olacak.

EN DÜŞÜK TEKLİF

9 firmanın teklif verdiği birinci etap ihalede en düşük teklif Kalyon İnşaat Şirketi’nden geldi. 8 rakibi geride bırakarak Harbiye-Tarlabaşı dalış tüneli inşaatı için yaklaşık 51 milyon 500 bin TL teklif verdiği belirtilen şirket, 2007 yılında da 40 kilometre uzunluğundaki Avcılar-Kadıköy metrobüs yolunun alt ve üstyapı inşasını tamamlamıştı.

Teklif verenler

11 şirketten 9’u tekliflerini sundu. STY-Ziver İnşaat, Burkay-MAKİMSAN İnşaat, Özka-AKM Yapı, Polat, Kolin, Kalyon, Nas-Nuhoğlu-Uğraş İnşaat, Fermak-Özyurt İnşaat, Öztaş-EMT İnşaat teklif verdi. İBB, dosyaların ihale komisyonunca değerlendirileceğini açıkladı.

İhaleyi kazanan firma, Tarlabaşı Bulvarı ve Cumhuriyet Caddesi’nin altında Tarlabaşı-Harbiye yönünde 400 metre, Harbiye-Tarlabaşı yönünde 320 metre uzunluğunda dalış tünelleri inşa edecek. Alt geçit Tarlabaşı Bulvarı’ndaki mevcut araç otoparkından Taksim Topçu Kışlası’nın bitimine kadar devam edecek. Anıt etrafındaki trafik, otobüsler ve duraklar meydandan kaldırılacak.

Esenboğa çevresindeki çiftlikler kapatılacak


Ankara Valisi Alaaddin Yüksel, Türkiye’nin aynası durumundaki Esenboğa Havalimanı çevresinde faaliyet gösteren ve kötü koku yayan işletme ve çiftliklerin Çubuk ve Akyurt belediyelerince derhal kapatılması talimatını verdi.

Ankara Valiliği’nden yapılan açıklamaya göre, Vali Yüksel, Ankara Büyükşehir Belediye Başkanlığı, Çubuk Kaymakamlığı, Çubuk Belediye Başkanlığı, Akyurt Kaymakamlığı, Akyurt Belediye Başkanlığı, İl Jandarma Komutanlığı, İl Emniyet Müdürlüğü ve Gıda Tarım Hayvancılık İl Müdürlüğü’ne talimat göndererek, kapatma konusunda ihmali görülen tüm ilgililer hakkında kanuni işlem yapılacağını bildirdi.

Uluslararası bir havalimanı olan Esenboğa Havalimanı’nın, gittikçe artan hava trafiğinin yanı sıra Ankara’nın başkent oluşu nedeniyle de Türkiye Cumhuriyeti devletinin de aynası durumunda olduğunu kaydeden Vali Yüksel, yazısında şunları kaydetti:

“Ayrıca uluslararası önemi giderek artan ve ekonomisi büyüyen Türkiye Cumhuriyeti’ni ziyaret eden her seviyedeki yabancı konukların ülkemizle ilgili ilk değerlendirmelerini yaptıkları yer Esenboğa Havalimanıdır. Hal böyleyken yıllardan beri havalimanı çevresinde faaliyet gösteren büyükbaş ve kanatlı hayvan işletme ve çiftliklerinden kaynaklanan ağır gübre kokusu, rüzgarında yönüne göre zaman zaman havalimanını baskı altına almakta ve bu durum, modern Türkiye’ye ve Esenboğa Havalimanı’na hiç yakışmamaktadır.

Havalimanını etkisi altına alan bu kokunun ortadan kalkması için, çevrede faaliyette bulunan işletmelerin derhal uzaklaştırılmasının zarureti tartışılmayacak kadar açıktır. Yapılması gereken, gübre kokusunun kaynağını teşkil eden gübre kurutma tesisleri ile özellikle işletme ve çiftliklerin bölgeden süratle uzaklaştırılmasıdır. Bu işletme ve çiftliklerin hiç birisinin işletme ruhsatına sahip olmadığı bilinmesine rağmen yıllardan beri mahallindeki çeşitli gerekçelere dayalı göz yumulması nedeniyle faaliyetlerine devam etmeleri kabul edilemez.

Belediyelerce kötü koku ile ilgili yapılan yegane işlem, çevre kirliliğine sebebiyet verenlere para cezası uygulaması ile sınırlı olmamalıdır. Bu itibarla ruhsatsız işletmelerin acilen bölge dışına çıkarılması işlemleri, ruhsat vermeye yetkili birimler olan İlçe Belediyeleri tarafından ivedilikle yapılmalıdır.”

Büyükşehir ve ilçe belediyelerinden ruhsat almadan faaliyetine devam eden işletmeler ile çiftliklerin derhal kapatılmasının, İşyeri Açma ve Çalıştırma Ruhsatlarına İlişkin Yönetmeliğin 6. maddesinin hükmü olduğunu vurgulayan Vali Yüksel, bu işlemin hukuka uygun olduğunu ifade etti.

“Ancak bugüne kadar yetkili belediyelerce iş ve işlemlerin savsaklanması nedeniyle kanuni gereklerin kararlılıkla yerine getirilmeyişi ve sorunun çözülemeyişi izahtan varestedir” diyen Yüksel, Esenboğa Havalimanı çevresinde oluşan bu olumsuz durumun ortadan kaldırılmasına esas olmak üzere ruhsatsız faaliyet gösteren ve havalimanını ağır gübre kokusuna maruz bırakan işletme ve çiftliklerin; Çubuk ve Akyurt belediyelerince derhal kapatılmasını istedi.

KOBİ’ler için eOfis’ten “Sanal Ofis” hizmeti


eOfis, girişimcilere şirket kurmak konusunda büyük kolaylıklar sağlayan “hazır ofis” ve “sanal ofis” hizmeti sunuyor.
İSTANBUL – Üç yıl önce Yeşilköy EGS Business Blokları’nda kurulan eOfis, girişimcilere şirket kurmak konusunda büyük kolaylıklar sağlayan “hazır ofis” ve “sanal ofis” hizmeti sunuyor. Şirket, yurtdışında kullanım oranı oldukça yüksek olan “sanal ofis” hizmetini Türkiye’ye getiren isimlerden. Firma, şirket açmak isteyen ve dolayısıyla bir ofis tutmak zorunda olan kişilerin hayatlarını kolaylaştırıyor. Bir ofis açmanın maliyeti, kirası, dekorasyonu gibi alanlarda destek sunan eOfis, şirket sahipleri ofislerinde yokken telefonlarını yanıtlamanın yanı sıra kargoların karşılanması konusunda dahi müşterilerine yardımcı oluyor. Özellikle KOBİ’ler ve iş hayatına yeni başlayan firmalar için büyük kolaylıklar sunan şirket, büyük maliyetleri bile firmalar için daha karşılanabilir hale getiriyor.

Firma, Yeni işyeri açan, ofisini sık kullanmayan ve mobil çalışanları hedef alan ve prestijli lokasyonlarda bir iş adresinin yanı sıra şirket telefonlarının şirket adıyla cevaplandığı, posta ve kargoların şirket adına alınıp, talep doğrultusunda istenilen adrese yönlendirildiği sekreterya hizmetini de çok uygun ücretlerle sunuyor. Sanal ofisler, ofis maliyetlerini minimuma indirirken sadece işine odaklanarak hızla ve güvenle büyümek isteyen işletmeler için büyük bir avantaj haline geliyor.
Ofislerinin özellikle prestijli plazalarda, ulaşımı kolay ve merkezi lokasyonlarda olmasına dikkat eden eOfis, işbirliği yaptıkları şirketlerle mali müşavirlik, hukuk danışmanlığı, bilişim teknolojileri hizmetleri konularında da müşterilerine destek oluyor. Şirket ayrıca ofislerinde çeşitli büyüklükte tam donanımlı toplantı odaları, kapalı ve açık ofisler, iş salonları, telefon görüşme odaları ve self servis mutfak alanları bulunduruyor. “Kullandıkça  öde” gibi esnek bir kullanıma sahip olan hazır ofis sisteminde müşteriler, hiç yatırım yapmadan, hiçbir genel gider ödemeden, temizlik, güvenlik, sekreterya ve mutfak vb. personel giderleri olmadan ofislerinde sadece işlerine konsantre olarak çalışabiliyor.

“Sanal ofis” hizmeti ise özellikle evden çalışan, sık seyahat eden ve ofisini sürekli kullanmayan kişiler için oldukça ideal. Kişiler, tam zamanlı kullanmadıkları ofislere yüksek kira bedeli ödemek yerine sanal ofis hizmetini tercih ederek çok daha uygun şartlarla istedikleri zaman ofislerini kullanabiliyorlar.

Kentsel dönüşümü doğru anlamak


Tarık ŞENGÜL*

Bu kısa değerlendirme kentsel dönüşüm uygulamalarını iyi anlamadığımızı ve yerel seçimlere giderken bu yetersizliğin önemli olumsuz sonuçlarının olacağını göstermeyi amaçlıyor. Yazının birinci bölümü kentsel dönüşüm süreçlerine yönelik solda yapılan değerlendirmelerin bir çözümlemesini yaparak, yetersizliğin kaynaklarını göstermeyi amaçlıyor. İkinci bölüm kentsel dönüşüm süreçlerine ilişkin solda hâkim yetersizlikleri aşmaya yönelik yeni bir okuma biçimi öneriyor.

KENTSEL DÖNÜŞÜME YUKARIDAN BAKMAK

Kentsel dönüşüm süreçlerine yönelik eleştirel tartışmalarda iki temel yola çıkış noktası bulunuyor. Birincisi kentleri yeniden yapılandırıp, dönüştüren bu sürecin neo-liberal birikim stratejisi ile olan yakın ilişkisidir. Neo-liberalizm kendi dünyasını kurarken, kendinden önce gelen kesim ve mekânlarıyla da bir hesaplaşma içine girmiştir. Sınıf dengeleri olanak verdiği ölçüde bu mekânların kendi mantığıyla çelişenlerini dönüştürmeye yönelmiştir. Gecekondu alanları bu durumun iyi bir örneğidir. Daha önceki dönemlerde üretimin gerektirdiği işgücü depoları olan bu yerleşim alanları üretimin ikincilleştiği neo-liberal dönemde işlevselliğini önemli ölçüde yitirmiştir. Bugün kentsel dönüşüm olarak adlandırılan sürecin gerisinde bu tür bir tasfiye vardır.
Neo-liberalizm kendinden önce gelen mekânları dönüştürme sürecinin ikinci ilişkili boyutu mekânın metalaştırılmasına işaret etmektedir. Kapitalist toplumlarda mekân her zaman bir meta özelliği taşımaktadır. Ancak neo-liberalizm açısından mekânın metalaşması daha önceki dönemlerle karşılaştırılamayacak derecede stratejik bir öneme sahiptir. Keynesçi ve ithal ikameci stratejiler açısından ekonominin sürükleyici gücü üretimdir. Neo-liberal birikim stratejileri sermaye birikim süreçlerini ulus-devletin ötesi bir mantıkla yeniden kurgularken, finanssallaşma olarak adlandırılan strateji altında üretimi ikincilleştirip, finans sektörünü büyümenin merkezine koymuştur. Bu sürecin mekânsal yapılar açısından önemli sonuçları vardır.
Bu sonuçlardan en can alıcısı kent mekânını metanın üretildiği yer olmaktan öteye taşıyarak mekânı metanın kendisi haline getirilmesidir.Diğer bir anlatımla kent mekânı neo-liberal dönemde metanın üretildiği, dolaşıma çıktığı, tüketildiği bir yer olmaktan öte bir işlev kazanmış kendisi stratejik bir meta olarak birikim süreçlerinin merkezine yerleşmiştir. Yukarıda da belirttiğimiz gibi, daha önceki birikim stratejilerinde de üretimde aşırı biriken sermaye kentsel yapılı çevreye yönelip, mekânı metalaştırarak krizlerini aşmayı denemiştir. Neo-liberal finansallaşma süreci önceki dönemlerle karşılaştırılamayacak büyüklükte yarattığı aşırı birikimi yaygın ve yoğun biçimde kent mekânına yönlendirirken, kent mekânının dönüşüm/yeniden yapılandırma süreçleri aracılığıyla sistematik biçimde metalaşmasını da sağlamış bulunmaktadır. İç ve dış borçlanma ile desteklenen bu süreçte büyük ölçekli projeler sadece kentlerin değil ekonomin işleyişinin de dinamosu haline getirilmiştir.
Birikim süreçlerinin giderek artan biçimde kent mekânın metalaşması üzerinden şekillenişinin bölüşüm süreçleri açısından da önemli sonuçları vardır. Uzun süre küçük mülkiyete dayanan kentleşme modeli sonrasında büyük projeler aracılığı ile kentleşme stratejisinin öne çıkışı güçsüz kesimlerin yaşam alanlarına devlet aracılığıyla el konulması yönünde sistematik bir müdahaleyi gerekli kılmıştır. Başta gecekondu alanları olmak üzere güçsüz kesimlerin mekânlarına el koyulması yoluyla yeni orta sınıfı hedefleyen büyük projelere alan açılırken, güçsüz kesimlerin kentin stratejik noktalarından “kovulması” yaygın bir uygulama haline gelmiştir. Benzer biçimde kamu mekânlarının da bu süreçte büyük projeler için tasfiyesi dönüşüm sürecinde sıkça uygulanan bir strateji olmuştur.
Neo-liberalizmin piyasa merkezli söylemine karşın, dönüşüm sürecinin büyük ölçüde devlet ve devletin elindeki planlama kurumu tarafından gerçekleştirildiği tartışmasızdır. Mekânın hızlı ve yaygın biçimde metalaştırılıp, birikim süreçlerinin parçası haline getirilişi yoğun bir el koyma biçiminde gerçekleştiği ölçüde, siyaset büyük ölçüde bir savaş biçiminde işleyen bir sürece dönüşmüş bulunmaktadır. El koyma yoluyla birikim işleyişi açısından ülkelerarası savaş durumlarında şahit olunan düşman toprağını ele geçirme, yağmalama stratejilerinden esaslı bir farklılık göstermemektedir. Bu süreç “normal siyasal işleyişin” hukukunu askıya alırken, savaş durumunun öngördüğü “olağanüstü dönem” ve “istisnai durum” koşullarının hukuk anlayışını süreklilik kazanan biçimde öne çıkarmıştır. Kent mekânın savaş alanı olarak tanımlandığı bir durumda, devletin kendisi bir savaş aracına dönüşürken, TOKİ gibi kurumlar bu savaş makinasının işgal ve el koyma uygulamalarının stratejik aygıtları olarak çalışmaktadır. Mekânın birikim süreçlerinin merkezine getiren bu metalaşma sürecinde tıpkı savaş durumlarında olduğu gibi hız önemli bir girdi haline gelmiştir. Metanın mantığına uygun olarak mekânın üretimi ve tüketim noktasına ulaşarak kar realizasyonunun gerçekleştirilmesi her şeyden önce bir hız sorunu olduğu ölçüde, dönüşüm süreçlerinin önündeki hukuki ve toplumsal engellerin kaldırılması stratejik bir kaygı olarak öne çıkarılmıştır. Tartışma ve müzakereye tahammülü olmayan bu hız tutkusu giderek artan biçimde demokratik süreçlerin işleyişini de askıya almış bulunmaktadır.  Dönüşüm ve yenileme alanlarına yönelik yeni yasal düzenlemeler hızlı işleyişinin önündeki engelleri kaldırırken, TOKİ gibi savaş aygıtlarıyla birlikte siyasal alanda şahit olunan otoriterleşme eğilimlerini kentsel alana da taşımışlardır.

DÖNÜŞÜM SÜRECİNE AŞAĞIDAN YUKARIYA DOĞRU BAKMAK

Bu değerlendirmeler göstermektedir ki kentsel dönüşüm daha genel bir dönüşümün parçası olarak bir yandan sermayenin diğer yandan da devletin odağında yer aldığı bir sürece işaret etmektedir. Kentlerin bu büyük dönüşümünün önemli siyasal/sınıfsal sonuçlarının olduğu; çalışan sınıfların bu sürecin kaybedenleri haline geldiği açıktır. Bununla birlikte, yukarıda yaptığımız değerlendirme kentsel dönüşüm süreçlerini kavramamız açısından yeterli olmadığı gibi böylesi bir açıklama ile yetinmek yukarıdan aşağı örgütlenen ve uygulanan dönüşüm politikalarının toplumsal alanda karşılığının bulunmadığı gibi yanlış bir sonuca da götürebilir.
Oysa kentsel dönüşüm süreçleri başta orta sınıflar olmak üzere toplumun farklı katmanları tarafından da yorumlanmakta, süreçlere farklı noktalardan sürece eklemlenip, dahil olma yönünde stratejiler geliştirilmektedir. Orta sınıflar açısından bu sürece eklemlenmenin önemli araçlarından biri konut kredisi ve borçlanmayı da gündeme getiren mülk edinme yoluyla birikim stratejidir. Kentlerde son dönemde patlayan kapalı siteler ve konut kuleleri bu kesimleri hedeflerken, bu kesimleri sadece mülk sahibi yapmamakta, bu oyuna girdikleri ölçüde böylesi bir kentleşme modelinin sürdürülmesi bu kesimlerin birikim ve yaşam biçimlerinin korunması açısından önemli hale gelmektedir. Bu süreçte gecekondu ve benzer nitelikte dönüşüme konu olan konut alanlarında yaşayan mülk sahipleri açısından da dönüşüm süreçleri birçok durumda bir fırsat olarak görülmektedir. Sahip oldukları taşınmazı pazarlık masasına koydukları ölçüde gecekondu nüfusu da kentlerde tek oyun haline gelen rant aracılığıyla birikim oyununun tarafı haline gelmekte, pastadan payını almak isteyen girişimci bireye dönüştürmektedir.
Bu sürecin mutlak kaybedeni kentin mülküz nüfusudur. Ancak bu tespit orta sınıf ve gecekondu nüfusunun söz konusu oyunun kazananları olduğu sonucuna götürmemelidir. Kentsel taşınmazlar üzerinden rant arayışının bu kesimler için bir kumar anlamına geldiği ve uzun vadede oyunun tek kazananının kumarhaneyi işletenler olduğunu en yalın biçimde Amerika Birleşik Devletleri’nde yakın dönemde patlayan konut kredisi temelli kriz ve bunun mağduru haline gelen milyonlarca orta ve alt gelir grubu ailenin durumu göstermiştir. Ancak bu kesimlerin bu kumar niteliğindeki oyuna dâhil oluşları ya da olma istekliliklerini bir yanlış bilinç soruna indirgemek de doğru değildir. Sorun içinde yaşadığımız dönemde kentlerde tek oyunun rant oyunu olmasıdır. Bu çerçevede gerek orta sınıfın gerekse gecekondu nüfusunun bu refleksi konumlarını korumaya yöneliktir.

SONUÇ

Yukarıdan aşağı inşa edilip, aşağıdan yukarıya da belli bir destek bulan rant merkezli kentsel dönüşüm süreçleri tam da bu yaygın destek çerçevesinde sadece iktidarın kentsel stratejisinin değil, aynı zamanda genel hegemonyasının inşasında da önemli rol oynamaktadır. Bu süreç karşısında karşı çıkış/direniş önemli olsa da, sözünü ettiğimiz hegemonyanın yıkılabilmesi için yeterli değildir. Gezi süreci ile en yüksek noktasına ulaşan tepki ve direniş refleksinin bir karşı projeye evirilmesine ihtiyaç vardır. Bu karşı projenin en önemli unsurlarından biri neo-liberal kent projesi karşısında toplumcu bir kent projesi olmak zorundadır. Yaşam alanlarını ele geçirip sömürgeleştiren neo-liberal proje karşısında yaşamı ve yaşam alanlarımızı savunan böylesi bir proje kentte tek oyun ve kader olmadığını gösterdiği ölçüde geniş kesimlerin desteğini alabilecektir.

* Doç. Dr., ODTÜ, Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi

Wheeled Snow Shovel,


Wheeled Snow Shovel

Innovative shovel on a wheel allows you to efficiently lift, transport, and throw snow without the risk of injury.

Wheeled Snow Shovel clears away snow three times faster than a regular shovel and it even outperforms some snowblowers.

Lightweight and durable, the shovel can be folded for easy storage.

Clear your driveway with half the effort and no lower back stress. [order]

Wheel Snow Shovel

Innovative Shovel

Shovel

Snow Shovel On A Wheel

Wheeled Shovel

Snow Shovel

Wovel

Wheel Shovel

Also check out: Snow Drawings and Close Up Photos of Snowflakes

Image

Two Hulls / Mackay-Lyons Sweetapple Architects


Architects: Mackay-Lyons Sweetapple Architects
Location:
Year: 2011
Photographs: Greg Richardson

Görsel

© Greg Richardson

From the architect. This project is situated in a glaciated, coastal landscape, with a cool maritime climate. The geomorphology of the site consists of granite bedrock and boulder till, creating pristine white sand beaches, and turquoise waters. The two pavilions float above the shoreline like two ship’s hulls up on cradles for the winter, forming protected outdoor places both between and under them. This is a landscape-viewing instrument; like a pair of binoculars, first looking out to sea. A third transverse ‘eye’ looks down the coastline, and forms a linking entry piece.

© Greg Richardson

A concrete seawall on the foreshore protects the house from rogue waves. This is a full-time home for a family of four; consisting of a ‘day pavilion’ and a ‘night pavilion’. One approaches from the understated land side between the abstract, library ends of the two pavilions; then either passes through toward the sea, or left into the living pavilion, or right into the sleeping pavilion. One structure contains a central core, while the other contains a side core. The seaward ends of the two main forms (living and master bedroom) delaminate, creating protected outdoor porches, or night time ‘lanterns’ over the water. The third linking form contains the generous entry foyer, core, and the kitchen. The great room contains a floating 24′ totemic hearth. The house remains a fertile research vehicle in the education of an architect.

© Greg Richardson

This is a steel frame house, with a wood skin. Its white, steel endoskeleton resists both gravity loads and wind uplift. The 32′ cantilevers and concrete fin foundations invite the sea to pass under without damage. The wooden rain screen consists of 8″ vertical, board-on-batten on the two ‘hulls’, while the linking piece is a monolithic block of weathered wood inside and out, clad in 4″ horizontal shiplap. The lantern ends dematerialise by eliminating the 1″ channel joints. The fenestration of the ‘binocular’ ends is minimalist curtain wall with structural silicone. The side elevations contain storefront glazing. The concrete floors contain a geothermally heated hydronic system. This sculptural, yet calm and mature project contains generous white volumes on the interior, and exhibits the ironic monumentality of boats on the exterior.

Floor Plan

Two Hulls / Mackay-Lyons Sweetapple Architects

Two Hulls / Mackay-Lyons Sweetapple Architects

© Greg Richardson

 

 

 

 

 

 

Two Hulls / Mackay-Lyons Sweetapple Architects

Two Hulls / Mackay-Lyons Sweetapple Architects

 

Türk ve Avrupalı çimento üreticileri Afrika’da kapıştı


Avrupalı çimentocuların krizi aşmak için Afrika pazarına yönelmesi, Türk üreticileri hareketlendirdi.

 

cimento3.jpg

cimento4.jpg

cimento5.jpgcimento6.jpg

Avrupa’da yaşanan ekonomik kriz nedeniyle kıtadaki çimento tüketimi gerileyince pazar arayışına giren Avrupalı çimento üreticileri Afrika pazarına yönelince, bu pazarda etkin olan Türk üreticiler yatırımı düşünmeye başladı. avrupalı üreticiler serbest ticaret anlaşmaları nedeniyle birçok Afrika ülkesine gümrük vergisi ödemeden satış yapıyor. Bu da Türk üreticilerin haksız rekabetle karşı karşıya kalmasına neden oluyor. Kriz ortamındaki en canlı pazarlardan biri olan Afrika’yıo kaptırmak istemeyen Türk çimentocular, çözümü bu ülkelerde üretim yapmakta buldu. Limak Holding, Orta ve Güney Afrika’da 300 milyon dolarlık 2 yatırımı hayata geçmek üzere. Sektörün önemli oyuncularından OYAK da bölgede şirket satın almak için Kuzey Afrika’daki karışıklıkların durulmasını bekliyor.

Avrupalı gümrüksüz satıyor
Afrika’daki birçok ülkenin AB ülkelerine muafiyet uyguladığını hatırlatan Oyak Otomotiv ve Çimento Grubu Yönetim Kurulu Başkanı Celal Çağlar, Avrupalı çimentocuların başta Kuzey Afrika ülkeleri olmak üzere, tüm Afrika ülkelerine ihracat yaptığını belirtti. Cezayir ve Fas’ta Avrupalı çimento üreticilerine uygulanan gümrük vergisi muafiyetinin Türk üreticilere uygulanmadığını belirten Çağlar’a göre, bu durum Türkiye açısından “haksız rekabete” yol açıyor ve bu pazarlara çimento ihracat şansını düşürüyor. Çağlar, Güney Avrupalı üreticilerin bu pazarlarda bir diğer şansının da “düşük fiyatlar” olduğu görüşünde. Avrupa Birliği’nin imzaladığı Kyoto Protokolü nedeniyle Güney Avrupalı üreticilerin üretimlerini kısmaları durumunda gelecek yıllarda üretim için gerekli karbon kotalarını alamama riskleri bulunduğunu anlatan Çağlar bu nedenle üretimi kısmak yerine düşük fiyatla ihraç etmeye başladıklarını vurguladı.

“Satın alma fırsatını inceliyoruz”
Türkiye’nin geleneksel ihracat pazarlarının bu yıl içinde büyük değişkenlik gösterdiğini kaydeden Çağlar, “2012 yılı temmuz sonu itibariyle Türkiye’nin en fazla çimento ihraç ettiği ülke Rusya olmuş, hemen ardından ise pek çok Afrika ülkesi gelmiş, Libya, Nijerya, Gana, Mısır, Liberya, Kamerun, Ekvator Ginesi, Kongo ve Benin Afrika’da öne çıkan ülkeler” diye konuştu.OYAK olarak yurtdışında yatırımdan ziyade satın almalara sıcak baktıklarını söyleyen Çağlar şunları kaydetti: “Çimento sektöründe yatırım yapmak konusunda uzun zamandır yaptığımız çalışmalar devam ediyor. Son 2 yılın Kuzey Afrika’da politik belirsizlikler içinde geçmesi bu planlara sekte vurdu. Uygun şartlar oluştuğu takdirde satın alma fırsatlarını inceleyeceğiz.”

Limak’tan iki ülkeye yatırım
Krizin etkisi ile Avrupa ve Balkanlar’da ciddi daralma yaşandığını belirten Limak Holding Çimento Grup Koordinatörü Gültekin Aksüyek de Avrupalıların Afrika’ya açılmalarının, Türk çimentocuların kar marjlarını düşürdüğünü söyledi. Suriye ve Irak’ta yaşanan olayların özellikle Güneydoğu ve Akdeniz’deki fabrikaları olumsuz etkilediğini ifade eden Aksüyek, bölgedeki fabrikalar için çıkış olarak yine Afrika’yı gösterdi. Aksüyek, “Oralarda ciddi şekilde kayıplarımız var. Bu bölgelerdeki kayıplar Afrika pazarıyla telafi edilebilir. Bu rekabeti kazanmanın ilk şartı ucuz üretim. Avrupalılar çimentoyu Afrika’da üretmeye başlarlarsa Türk çimentocular için olumsuz bir tablo çıkar. Ben bizim çimentocularımızın da bu konuyla ilgilendiğini düşünüyorum. Yakında çimentocularımızın Afrika’da yatırım yapacağını duymak şaşırtıcı olmaz” açıklamasında bulundu.
Limak Holding’in de Afrika’da yatırım hazırlığında olduğu bilgisini veren Aksüyek, şunları söyledi: “Çimento grubu olarak Afrika’da 2 ülkede yatırım faaliyetleri ile ilgili fizibilite çalışmalarımız sürüyor. Biri ihale aşamasında. Ülkelerin ikisi de Arap Baharı’nın etkilediği bölgelerden uzakta. Biri eylül sonunda sonuçlanır. Her bir ülke için 150 milyon dolarlık yatırım yapmayı planlıyoruz. Çimento ile birlikte enerji ve inşaat alanında da yatırım yapmayı düşünüyoruz.”

“Afrika’nın avantajlı konumu tartışılır”
Nuh Çimento Yönetim Kurulu Başkanı Atalay Şahinoğlu ise “Avrupa piyasasından çimentocu olarak biz umudu kestik. Çünkü o bölgedekiler dahi kendi mallarının yarısını satamıyor. İspanya’da yılda 60 milyon ton çimento kullanılırken, 18-20 milyon tonlara düşmüş durumda. O ülkelerin üreticileri de kendilerini diğer pazarlara atmak için can atıyorlar” dedi. Bu anlamda akla ilk gelen pazarın Afrika olduğunu ancak yoğun talep nedeniyle Afrika’nın avantajlı durumunun da tartışılır hale geldiğini belirten Şahinoğlu, “İhracatta özellikle Avrupa piyasaları ölmüş durumda. Rusya’daki kış olimpiyatları nedeniyle önemli bir hareket var. Irak ve Suriye pazarı çok önemli pazarlardı. Ancak bu yıl onlarda da ciddi zafiyet var. Suriye tamamen bitti. Irak ile ilişkiler gergin” açıklamasını yaptı.
Çimento sektöründe geçtiğimiz yıla oranla yıl sonuna kadar yüzde 5’lik bir büyüme beklediğini söyleyen Şahinoğlu, iç piyasanın canlı olduğunu dile getirdi. Van depreminin ardından Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar tarafından bölgede bir beton santrali kurmak için teklif aldıklarını söyleyen Şahinoğlu, kendilerine nehüz yer gösterilmediği için projenin şimdilik askıya alındığını belirtti.

Ramazan durgun geçti, eylülü bekleyeceğiz
Bu yıl ağır hava şartları nedeniyle kötü geçen ocak-şubat dönemini ve sonrasını da değerlendiren Nuh Çimento Yönetim Kurulu Başkanı Atalay Şahinoğlu şunları söyledi: “Yılın ilk aylarında mevsimsellik nedeni ile yaşanan kötü gidiş düzeldi. Olumsuz etkiler hafifledi. O dönemde biriken stoklar erimeye başlamıştı. Ancak Ramazan ayında bir durağanlık yaşadık. Toparlanma için eylülü beklememiz lazım.”

cimento1.jpg

 

Gamze ŞENER